Daha Fazla

    ABD’de yenilenebilir enerji yükseliyor

    Amerika Birleşik Devletleri’nde politik tartışmalara ve enerji politikalarındaki çelişkilere rağmen, yenilenebilir enerji kaynakları özellikle güneş ve rüzgâr temelli projelerle hızla yükselişini sürdürüyor. Federal Enerji Düzenleme Komisyonu (FERC) verileri, 2025’in ilk altı ayında elektrik üretim kapasitesine eklenen yeni kaynakların çok büyük bir kısmının, yaklaşık yüzde 91’inin, güneş ve rüzgâr enerjisinden sağlandığını ortaya koyuyor. Buna karşılık, Enerji Ekonomisi ve Finansal Analiz Enstitüsü (IEEFA) ise bu dönüşümün siyasi müdahaleler nedeniyle ciddi tehdit altında olduğunu ve sürdürülebilirliğin risk altında kaldığını vurguluyor.

    ABD’de yenilenebilir enerji yükselmeye devam ediyor

    Yılın ilk yarısında güneş enerjisi yaklaşık 14.567 megavat ile tüm yeni kapasitenin dörtte üçünden fazlasını oluştururken, rüzgâr 3.139 megavatla yüzde 16’lık bir pay aldı. Doğal gaz ise yalnızca 1.727 megavat kapasiteyle katkı sağladı. Özellikle haziran ayında eklenen kapasitenin yüzde 82’sinin sadece güneş enerjisinden geliyor oluşu, güneşin art arda 22 aydır ABD’de en çok tercih edilen enerji kaynağı olma konumunu koruduğunu gösteriyor. Bu büyümeyle birlikte güneş ve rüzgârın toplam elektrik üretim kapasitesi içindeki payı yüzde 23 seviyesine ulaşırken, diğer yenilenebilir kaynaklar da dahil edildiğinde bu oran yüzde 32’yi geçiyor. Küçük ölçekli, çatı üstü güneş sistemleri de hesaba katıldığında toplam oran yüzde 33’e yaklaşıyor.

    ABD’de yenilenebilir enerji yükselmeye devam ediyor

    FERC’in gelecek yıllara dair öngörüleri, 2025 ile 2028 yılları arasında 92 gigavat güneş ve 23 gigavat rüzgâr kapasitesinin devreye alınmasının muhtemel olduğunu belirtiyor. Bu senaryo gerçekleşirse, 2028 yılı itibarıyla yenilenebilir enerjilerin toplam elektrik kapasitesi içindeki payının yüzde 38’i aşması bekleniyor. Ancak bu tabloya rağmen, IEEFA’nın analizleri siyasi müdahalelerin bu büyümeyi tehdit ettiğini ve yatırımcıların karar alma süreçlerinde ciddi belirsizlikler yaşadığını ortaya koyuyor. Özellikle bazı projelerin ulusal güvenlik gibi gerekçelerle aniden durdurulması, sadece yenilenebilir yatırımları değil, aynı zamanda nükleer ve doğal gaz gibi projeleri de finansal açıdan zor durumda bırakıyor.

    https://futureflow.life/cinli-batarya-devi-avrupada-yayiliyor/

    Örneğin, Rhode Island açıklarında yüzde 70’i tamamlanan 704 megavatlık Revolution Wind projesi, güvenlik gerekçesiyle durduruldu. Benzer şekilde, New York yakınlarındaki 816 megavatlık Empire Wind projesi önce iptal edilip ardından yeniden başlatıldı; bu süreçte yaklaşık 200 milyon dolarlık ek maliyet oluştu. Bu tür kararlar, yatırımcı güvenini sarsmakla kalmıyor, aynı zamanda enerji arz güvenliğini ve tüketici fiyatlarını da olumsuz etkiliyor. Kış aylarında, özellikle New England bölgesinde, rüzgâr enerjisinin gaz santralleriyle benzer kapasite faktörlerine ulaşabilmesi, bu kaynakların ne denli kritik olduğunu ortaya koyuyor.

    IEEFA ayrıca, vergi teşviklerinin daralması durumunda önümüzdeki beş yılda 60 gigavatlık güneş enerjisi kapasitesinin iptal edilme riski bulunduğunu ve bunun yıllık 131 milyon megavat saatlik elektrik üretim kaybı anlamına geleceğini belirtiyor. Bu açığı doğal gaz santralleriyle kapatmak hem maliyet hem de zaman açısından gerçekçi görülmüyor. Tüm bu gelişmelerin nihai yükü ise doğrudan tüketicilere yansıyabilir; enerji fiyatlarının artması, arz güvenliğinin zayıflaması ve yatırım ortamındaki belirsizlik, iklim kriziyle mücadelede ihtiyaç duyulan enerji dönüşümünü yavaşlatabilir.