Agora Energy China ve Agora Energiewende tarafından yayımlanan son analiz, Çin’in enerji ve iklim politikalarında önemli bir kırılma noktasına işaret ediyor. 2025’in ilk çeyreğinde ülkenin yakıta dayalı karbon emisyonları, yıllık bazda yüzde 1,2 oranında azaldı. Bu düşüşün ilk kez doğrudan temiz enerji yatırımlarıyla bağlantılı olması, enerji dönüşümünde umut verici bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Çin, 2024 yılı boyunca karbon emisyonlarını yalnızca yüzde 0,7 artırarak önceki yılın yüzde 4,5’lik artışına kıyasla kayda değer bir yavaşlama sergiledi. Ancak aynı dönemde onaylanan 94,5 GW’lık yeni kömür santrali kapasitesi, enerji politikalarının tutarsız yönlerini de gözler önüne seriyor.
Çin’in emisyon eğrisi kırılmaya başladı
2024 yılı itibarıyla Çin, güneş ve rüzgâr enerjisinde tarihi bir eşiği geride bıraktı. 277 GW güneş ve 79 GW rüzgâr enerjisi kapasitesi kurarak, 2030 yılı için belirlenen yenilenebilir hedefi altı yıl öncesinden yakaladı. Bu gelişmeyle birlikte güneş ve rüzgâr, toplam kurulu gücün yüzde 42’sine ulaşarak ilk kez kömürün önüne geçti. Üstelik bu alanlara yalnızca bir yıl içinde 625 milyar dolarlık yatırım yapılması, Çin’in temiz enerjiye yönelik kararlılığını gösteriyor. Yine de üretim bazında fosil yakıtların baskınlığı sürüyor: Elektrik üretiminin yüzde 63’ü fosil kaynaklardan sağlanıyor ve bunun yüzde 55’i doğrudan kömürden geliyor. Rüzgâr ve güneşin toplam üretim içindeki payı ise yalnızca yüzde 18,5 seviyesinde. Bu da temiz enerji entegrasyonu ve piyasa reformlarının hızlandırılması gerektiğine işaret ediyor.

Sanayi sektörü tarafında ise dönüşüm sinyalleri görülmeye başlandı. 2024’te enerji yoğunluğu yüzde 3,5 oranında azaldı ve elektrikli prosesler ile yeşil hidrojenin yaygınlaşması sayesinde 130 milyon tonluk karbon salımı engellendi. Ancak kömüre dayalı kimya sanayinin büyümeye devam etmesi, bu ilerlemenin sınırlı kalabileceğini gösteriyor. Emisyonları kalıcı olarak azaltmak için karbon fiyatlandırması, döngüsel ekonomi ve daha güçlü yapısal politikaların devreye alınması gerektiği vurgulanıyor. Ulusal karbon piyasasının çelik, çimento ve alüminyum gibi sektörlere genişletilmesi olumlu bir adım olsa da, düşük karbon fiyatları ve ücretsiz emisyon izinlerinin devam etmesi bu mekanizmanın etkinliğini sınırlıyor.
https://futureflow.life/irlanda-komurle-elektrik-uretimini-bitiriyor/
2024’te onaylanan kömür santrali kapasitesinin 2015’ten bu yana en yüksek seviyeye çıkması, geçiş sürecinde çelişkili bir tablo yaratıyor. Üstelik bu yatırımlar, hâlihazırda düşük kapasiteyle çalışan santrallerin sayısını artırma riskini taşıyor. Kömür üretiminin büyük ölçüde sadece dört eyalete yoğunlaşması ise, bu bölgelerdeki sosyoekonomik kırılganlıkları artırıyor. Uzmanlara göre, kömürden çıkışın başarılı olabilmesi için yalnızca santral onaylarını durdurmak değil, aynı zamanda iş gücünü destekleyen, altyapıyı dönüştüren ve yerel ekonomilere çeşitlilik kazandıran adil bir geçiş çerçevesi oluşturmak da gerekiyor.
Rapor, Çin’in 2030 yılında emisyonları zirveye çıkarma ve 2060’ta karbon nötrlüğüne ulaşma hedefleri doğrultusunda şekillenen 15. Beş Yıllık Planı’nın hazırlık sürecine denk geliyor. Ayrıca ülkelerin 2035 hedeflerini içerecek yeni Ulusal Katkı Beyanlarını Birleşmiş Milletler’e sunmaya hazırlandığı bir dönemde yayımlanması, Çin’in küresel iklim gündemindeki rolünü daha da önemli kılıyor. Nisan 2025’te düzenlenen İklim ve Adil Geçiş Liderler Zirvesi’nde Başkan Xi Jinping’in 2035 iklim hedeflerini benimsediğini açıklaması, bu sürecin siyasi destekle ilerlediğini gösteriyor. Çin’in bu alanda atacağı adımlar, sadece ülke içi emisyonları değil, küresel iklim politikalarının yönünü de doğrudan etkileyebilecek potansiyele sahip.