Almanya’da yapılan yeni bir çalışma, “Mieterstrom” adı verilen modelle çok katlı konutlarda doğrudan çatıdan güneş enerjisi kullanma potansiyelinin oldukça yüksek olduğunu ortaya koydu. Köln merkezli Ekonomi Enstitüsü (IW) tarafından gerçekleştirilen araştırma, 20 milyonun üzerinde konut aboneliği için teknik altyapının mevcut olduğunu belirtiyor.
Almanya apartmanların güneş enerjisi potansiyelini yükseltiyor
Mieterstrom modeli, bina sahiplerinin (ev sahiplerinin) çatılara kurdukları güneş panellerinden ürettikleri elektriği doğrudan kiracılara sunmasına dayanıyor. Bu sistemde, üretilen elektrik öncelikle bina içinde tüketiliyor. Yetersiz kalan enerji şebekeden alınıyor, artan enerji ise ana şebekeye geri gönderiliyor. Bu modelde, elektrik şebekesi kullanım ücretleri ile bazı vergi ve düzenlemelerden muafiyet sağlandığından, kiracılar için daha uygun fiyatlı elektrik kullanma imkânı doğuyor.

IW’nin analizine göre, Almanya’da yaklaşık 3 milyon çok katlı bina (üç veya daha fazla daireli binalar) bu modele geçiş için uygun görülüyor. Bu yapılar içinde bulunan toplam 20,4 milyon konut, Mieterstrom modeline geçebilecek durumda. Teknik potansiyel olarak, bu yapıların çatılarında 60 GW kapasiteli güneş enerjisi kurulu gücü kurulabileceği öngörülüyor. Bu kapasite, Almanya’nın 2030 yılı fotovoltaik hedeflerinin yaklaşık üçte birine denk geliyor.
https://futureflow.life/fosil-yakit-finansmani-gittikce-azaliyor/
Çalışma, Mieterstrom sisteminin sadece kiracılar için değil, aynı zamanda bina sahipleri için de çekici finansal getiriler vaat ettiğini gösteriyor. Hesaplamalara göre, standart koşullar altında tipik bir binada yüzde 3,6’lık bir getiri sağlanabiliyor. Ancak daha ideal koşullarda bu getiri oranının yüzde 18,5’e kadar çıkabildiği belirtiliyor. Bu durum, modelin yatırımcılar açısından cazibesini artırıyor.
Ne var ki, bu büyük potansiyel şu anda büyük ölçüde kağıt üstünde kalmış durumda. Araştırmada, Mieterstrom modelinin yaygınlaşmasının önündeki en büyük engeller sıralanıyor. Bunların başında bürokratik karmaşıklık geliyor. Elektrik ölçümü ve faturalama süreçlerinin karmaşık yapıda olduğu, özellikle ölçüm cihazları ve faturalama standartlarının uyumsuz olduğu belirtiliyor.
Ayrıca, ağ işletmecisi süreçleri de bir engel oluşturuyor. Almanya’daki 866 dağıtım ağı operatörünün başvuru ve onay süreçlerinde uyumluluk sağlamakta zorlandığı görülüyor. Dijitalleşme eksikliği de önemli bir sorun. Sayaç değişimleri, ağ ve ölçüm noktası başvuruları gibi süreçlerin dijitalleşmesi ve standart hale getirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Son olarak, kiracılarla yapılan sözleşmelerin maksimum süresi gibi yasal kısıtlamaların yatırımcı açısından güveni azalttığı ifade ediliyor. Araştırmacılar, bu engellerin aşılması için standart süreçlerin hayata geçirilmesini, yasaların sadeleştirilmesini ve teşvik mekanizmalarının gözden geçirilmesini öneriyor.