Avrupa, enerji kaynaklarını Rus petrolü ve doğal gazından uzaklaştırmak için yenilenebilir enerjiye yöneldi. Ancak burada da birtakım sorunlar var. Avrupa, rüzgar enerjisi üretimini önemsiyor, tabii güvenlik sorunlarını da göz ardı etmemek gerekiyor.
Avrupa rüzgar enerjisi hedefi güvenlik engeline takılır mı?
Baltık Denizi’nin üzerinde, Danimarka kıyılarının 10 kilometre yakınında yükselen 161 rüzgar türbini yavaş dönüyor. İki kablo bağlantısıyla kıyıya gönderilen ülkenin elektriğinin yaklaşık yüzde 4’ünü sağlıyor. Türbinlerde herhangi bir bariyer ya da sıkı bir kontrol yok.
Dünyanın en büyük offshore rüzgar geliştiricisi Danimarka merkezli Orsted‘in ortak sahibi olduğu ve işlettiği Nysted rüzgar çiftliği operasyon başkanı Thomas Almegaard, teknisyenlerin yalnızca öğleden sonra saat beşe kadar türbinlerin yanında olduğunu söyleyerek, güvenlik açığının aslında ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.
Eğer deniz üzerinden bir saldırı gelirse, türbinler bu saldırıya hem hazırlıksız hem de açık.
Reuters, 13 hükümetle yaptığı ankette ve bir düzine yasa koyucu, düzenleyici, askeri ve sanayi yetkilisiyle yapılan röportajlarda, Kuzey ve Baltık Denizi’nde de tablonun benzer olduğunu ortaya çıkardı. Rapor, Avrupalı devletlerin ve şirketlerin rüzgar santrallerini ancak şimdi izlemeye ve güvence altına almaya başladıklarını gösterdi.
Orsted gibi geliştiriciler, hükümetlerin öncülük etmesi ve altyapılarını korumak için gereken milyarlarca doları sağlamaya yardımcı olmaları gerektiğini düşünüyor. Ancak Kuzey Denizi ülkeleri tek başına 2030 yılına kadar 100 milyondan fazla eve yetecek kadar rüzgar enerjisi kurmayı planlasa da hükümetler hala bu tür açık deniz varlıklarını korumak için ne kadar harcayabileceklerini düşünüyor.
Zaman kısa: AB’nin, 2030 yılına kadar yenilenebilir kaynakların toplam enerji içindeki payını neredeyse iki katına çıkararak yüzde 42,5’e çıkarma konusunda yasal olarak bağlayıcı bir hedefi var. Bu da açık deniz rüzgârının hızlı bir şekilde genişlemesini gerektiriyor.
Risk, geçen yıl kimliği belirlenemeyen sabotajcıların Kuzey Akım boru hattına yaptığı saldırılarla vurgulanmıştı. Yine bu ay Finlandiya ve İsveç, NATO üyeleri Finlandiya ile Estonya arasındaki bağlantı da dahil olmak üzere deniz altı gaz boru hattı ve telekomünikasyon kablolarının hasar gördüğünü açıkladı. Finlandiya, o dönemde bölgedeki gemiler üzerinde yaptığı incelemede aralarında bir Rus ve bir Çin gemisinin bulunduğunu söyledi.
Ankete katılan hükümetlerden yalnızca İngiltere ve Polonya, açık deniz altyapısının güvenliğini artırmaya yönelik adımlara yatırım yaptıklarını veya bütçe ayırdıklarını söyledi. Diğerleri bütçe taahhütleriyle ilgili soruları yanıtlamayı reddettiler veya şu anda daha fazla finansman aradıklarını söylediler.
Bu tür önlemler için kimin ödeme yapması gerektiğine gelince, çoğu hükümet sorumluluğun geliştiricilere ait olduğunu söylüyor.
Diğer yedi ülke, deniz kuvvetlerinin de rol oynamasına rağmen, enerji varlıklarını güvence altına alma işinin esas olarak sanayiye düştüğünü düşünüyor.
İlginizi çekebilir: Rüzgar şirketi Orsted’de kan kaybı