Daha Fazla

    Türkiye COP31’e ev sahipliği yapmaya hazırlanıyor

    Brezilya’nın Belem kentinde gerçekleştirilen COP30 görüşmeleri sırasında alınan kritik bir kararla, Türkiye’nin 2026 yılında COP31’e ev sahipliği yapması kesinleşti. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un uzun süredir yürüttüğü diplomasi trafiğinin sonucunda verilen bu karar, Türkiye’nin iklim diplomasisindeki en önemli dönüm noktalarından biri olarak görülüyor. Uzmanlara göre Türkiye, bu ev sahipliği sayesinde hem gelişmiş ülkeler hem de gelişmekte olan ekonomiler arasında köprü görevi üstlenerek daha kapsayıcı bir iklim gündeminin önünü açabilir.

    Türkiye COP31’e ev sahipliği yapacak

    Birleşmiş Milletler bünyesindeki WEOG (Batı Avrupa ve Diğerleri) grubunda sağlanan uzlaşmaya göre Türkiye, COP31’in başkanlığını üstlenecek; müzakere sürecinin başkanlığını ise Avustralya yönetecek. Pre-COP toplantısının Pasifik bölgesindeki bir ülkede yapılması planlanırken, konferansın ana oturumlarının Antalya’da, liderler düzeyindeki görüşmelerin ise İstanbul’da düzenlenmesi kararlaştırıldı. Türkiye, böylece 196 ülkenin devlet ve hükümet liderlerini ilk kez ağırlayarak küresel ölçekte büyük bir organizasyona imza atmış olacak.

    Kararın ardından değerlendirmelerde bulunan Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi’nden Ümit Şahin, Türkiye’nin iklim politikalarında kilit başlıklar olan finansman, adaptasyon ve kayıp-zarar konularında arabulucu rolü oynayabileceğini ifade etti. Şahin, özellikle kronikleşen finansman sorunlarının çözümünde Türkiye’nin dengeleyici bir güç olabileceğini, bu sayede COP31’in alışılmışın dışında sonuçlara imza atma potansiyeli taşıdığını belirtti. Ayrıca Türkiye’nin kendi iklim politikasını ilerletmek için bu fırsatı değerlendirmesi gerektiğine dikkat çekerek kömürden çıkış gibi net hedeflerin açıklanmasının önemine vurgu yaptı.

    Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Dr. Murat Türkeş ise Türkiye’nin coğrafi konumu, ulaşım imkanları ve güçlü altyapısıyla COP31 için oldukça uygun bir ev sahibi olduğunu dile getirdi. Antalya’nın doğal ve kültürel avantajlarının yanı sıra geniş lojistik kapasitesinin de organizasyonu destekleyeceğini ifade eden Türkeş, Türkiye’nin özellikle gelişmekte olan ülkeler için kritik öneme sahip finans mekanizmaları gibi başlıklarda güçlü bir liderlik göstermesi gerektiğini söyledi. Ayrıca Türkiye’nin iklim hedeflerinin bu süreçte çok daha yakından izleneceğini belirterek Akdeniz’de iklim değişikliği, arazi bozunumu, karbon yutak alanları ve yenilenebilir enerji gibi konuların yeni girişimlere zemin hazırlayabileceğini aktardı.

    Ev sahipliği kararı, Türkiye’nin iklim politikaları açısından yeni bir dönemin kapısını aralıyor. Düşünce kuruluşu Ember’e göre bu süreç, Türkiye’nin temiz enerji dönüşümündeki kararlılığını uluslararası kamuoyuna gösterme fırsatı sunuyor. Türkiye’nin elektrik üretiminde kömürün payı halen yüzde 35 seviyesindeyken, yenilenebilir enerjinin toplam üretimdeki payının yüzde 46’ya ulaşması ülkeyi bölgesel ölçekte dikkat çeken bir aktöre dönüştürüyor. Son yıllarda güneş enerjisi kapasitesinin 10 GW’tan 24 GW’a çıkması ve rüzgâr enerjisinin yüzde 11’lik üretim payıyla bazı G7 ülkelerini geride bırakması, dönüşümün hızını gözler önüne seriyor.

    Türkiye’nin 2035 yılına kadar rüzgâr ve güneş kapasitesini 39 GW’tan 120 GW’a çıkarmayı hedeflemesi, COP31 sayesinde dünya çapında kazanacağı görünürlükle birlikte enerji yatırımlarını daha da hızlandırabilir. Ember Türkiye ve Kafkaslar Bölge Lideri Ufuk Alparslan, ev sahipliği kararının ülkeyi bölgesel bir temiz enerji üssü haline getirebileceğini belirterek, 2035 hedeflerine yönelik kararlılığın yatırım akışını artıracağını ifade etti. Bu süreçte Türkiye’nin göstereceği liderlik ve diplomatik başarı, COP31’i yalnızca bir iklim zirvesi olmaktan çıkarıp dönüştürücü bir küresel adım haline getirebilir.