Enerji Enstitüsü’nün Kearney ve KPMG iş birliğiyle yayımladığı 74. Dünya Enerji İstatistikleri Raporu, 2024 yılına ait çarpıcı küresel enerji verilerini ortaya koyuyor. Rapora göre, geçen yıl dünya genelinde enerji talebi yüzde 2 artarak 592 exajoule seviyesine ulaştı. Bu artış, kömürden doğalgaza, nükleerden yenilenebilir kaynaklara kadar tüm enerji türlerinde rekor düzeyde tüketim yaşandığını gösterdi. Özellikle güneş ve rüzgâr enerjisinde yüzde 16’lık dikkat çekici bir büyüme gerçekleşti. Bu iki kaynak, genel enerji talebinin yaklaşık dokuz katı hızla artarak enerji sektörünün en hızlı büyüyen alanları hâline geldi. Bu gelişmenin büyük bölümü Çin’den kaynaklanırken, ülkedeki güneş enerjisi kapasitesi iki yıl gibi kısa bir sürede neredeyse iki katına çıktı.
Yenilenebilir enerji rekor kırarken, fosil yakıt tüketimi de artmaya devam ediyor
Yenilenebilir kaynaklardaki bu güçlü artışa rağmen, fosil yakıt kullanımı da azalmadı. 2024 yılında fosil kaynaklı enerji tüketimi yüzde 1’in biraz üzerinde arttı. Bu durum, enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarının da yüzde 1 yükselerek art arda dördüncü kez rekor kırmasına neden oldu. Böylece Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşmanın giderek zorlaştığı bir kez daha ortaya çıktı. Bölgelere göre değerlendirildiğinde, enerji talebindeki artışta Asya Pasifik bölgesi açık ara öne çıktı. Bu bölge, talep artışının yüzde 65’ini yönlendirdi ve toplam küresel enerji tüketiminin neredeyse yarısını oluşturdu. Afrika ise en düşük artışı gösteren kıta oldu. Avrupa’nın ve Kuzey Amerika’nın enerji talebindeki büyüme ise oldukça sınırlı kaldı.

Elektrik üretiminde asıl sıçrama Asya Pasifik ve Orta Doğu’da yaşandı. Bu bölgelerdeki elektrik talebi sırasıyla yüzde 5,4 ve 5,3 oranında arttı. 2024’te ayrıca Enerji Enstitüsü enerji arzı hesaplamalarında kullandığı yöntemi değiştirerek fosil yakıt eşdeğeri yaklaşımından fiziksel enerji içeriği metoduna geçti. Bu değişiklik, ülkelerin gerçek enerji kullanım ihtiyaçlarını daha net biçimde yansıtan bir tablo ortaya koydu. Yeni metodolojiye göre, enerji sistemi bir önceki yıla göre yüzde 7 daha verimli çalıştı. Düşük karbonlu teknolojilerin kullanımı sayesinde aynı enerji hizmeti daha az kaynakla sağlandı. 2010’dan bu yana yenilenebilir ve nükleer enerji kullanımı, 1.371 exajoule fosil yakıt kullanımının ve 110 milyar tonluk sera gazı emisyonunun önüne geçmeyi başardı.
https://futureflow.life/24-saat-temiz-enerji-mumkun-hale-geliyor/
Yenilenebilir enerjinin önemi yalnızca çevresel boyutla sınırlı değil. Artık bu kaynaklar enerji güvenliği ve dışa bağımlılığı azaltma açısından da stratejik değer taşıyor. 2024 yılında Çin, enerji ihtiyacının yaklaşık dörtte birini yenilenebilir kaynaklarla karşılayarak 87 exajoule’luk fosil yakıt ithalatını engelledi. Bu miktar, Avrupa’nın toplam enerji tüketimini dahi geride bıraktı. Avrupa ve ABD de sırasıyla 63 ve 34 exajoule’luk ithal enerjiden tasarruf etti. Buna karşın, enerji yoğun sanayiye sahip Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerde bu oran çok daha düşük kaldı.
Güneş ve rüzgâr enerjilerinin yaygınlaşması, enerji sistemlerinde bazı teknik zorlukları da beraberinde getiriyor. Özellikle frekans ve voltaj kontrolü, yedek kapasite gibi hizmetlerin sürdürülebilmesi için enerji depolama sistemlerinin, akıllı şebekelerin ve talep yanıt çözümlerinin devreye girmesi şart hale geliyor. Hidroelektrik ve jeotermal gibi daha istikrarlı kaynaklara sahip olan İzlanda, Norveç ve Butan gibi ülkeler ise karbon nötr enerji sistemleri kurarak öne çıkıyor. Arnavutluk, Etiyopya ve İzlanda gibi ülkeler, elektrik üretiminde yüzde 100 yenilenebilir kaynaklara ulaşmış durumda.
Enerji Enstitüsü Başkanı Andy Brown, raporun küresel enerji dönüşümünün ne denli karmaşık ve çok yönlü olduğunu ortaya koyduğunu ifade etti. Elektrifikasyonun hızla arttığını, özellikle gelişmekte olan ülkelerde modern enerjiye erişimin iyileştiğini belirten Brown, buna rağmen yenilenebilir kaynakların büyümesinin küresel talep artışını karşılamada yetersiz kaldığını vurguladı. 2024’te tüketilen enerjinin yüzde 60’ının hâlâ fosil yakıtlardan karşılandığını dile getirdi.
Fosil yakıt tarafında, OECD ülkelerinde petrol talebi sabit kalırken, OECD dışı ülkelerde yüzde 1’lik bir artış yaşandı. Çin’de ise ham petrol talebi yüzde 1,2 oranında azalarak bu alanda zirvenin 2023 yılında görülmüş olabileceğini işaret etti. Doğalgaz talebinde yüzde 2,5’lik artış kaydedildi. Kömür tüketiminde Hindistan ön plana çıktı ve ülkenin talebi yüzde 4 artarak pek çok bölgenin toplam tüketimine yaklaştı.
Enerji Enstitüsü CEO’su Dr. Nick Wayth, nükleer ve hidro dâhil olmak üzere tüm ana enerji kaynaklarında 2006’dan bu yana ilk kez tüketim rekoru kırıldığını belirtti. Bu durumun, küresel enerji talebinin ne kadar hızlı yükseldiğini gösterdiğini vurguladı. Çin’in hem yenilenebilir kapasitesini büyütmesi hem de fosil kaynaklara bağlılığını sürdürmesi, küresel enerji eğilimlerini şekillendiren en önemli unsur olarak öne çıkıyor.
Kearney’den Dr. Romain Debarre, enerji güvenliği, kaynaklara erişim ve teknolojik egemenlik gibi unsurların iklim hedeflerinin önüne geçtiğini, dönüşüm sürecinin dağınık ve bölgesel farklılıklarla şekillendiğini ifade etti. KPMG’den Wafa Jafri ise, 2030’a kadar yenilenebilir kapasitenin üç katına çıkarılması hedefinden uzak kalındığını, özellikle Avrupa’da ekonomik koşullar ve tedarik zinciri sorunlarının süreci yavaşlattığını söyledi. Öte yandan, Çin ve gelişmekte olan ülkelerde büyümenin hız kesmeden sürdüğü belirtildi.
Sonuç olarak rapor, enerji dönüşümünün yalnızca çevresel değil, aynı zamanda ekonomik ve siyasi bir strateji gerektirdiğini ortaya koyuyor. Liderlerin yalnızca hedeflerle değil, dayanıklı, gerçekçi ve bölgesel koşulları dikkate alan politikalarla hareket etmesi gerektiği vurgulanıyor.