Uluslararası Uygulamalı Sistem Analizleri Enstitüsü (IIASA) öncülüğünde gerçekleştirilen ve Nature dergisinde yayımlanan yeni bir çalışma, dünyanın yer altına güvenli bir şekilde depolayabileceği karbon miktarının daha önceki tahminlerin çok altında olduğunu ortaya koyuyor. Araştırma sonuçlarına göre, bu kapasite önceki öngörülerin yalnızca onda biri düzeyinde. Bu bulgular, karbon yakalama ve depolama teknolojilerinin (CCS) iklim krizine karşı sunduğu çözüm potansiyeline dair beklentilerin ciddi biçimde yeniden değerlendirilmesi gerektiğini gösteriyor.
Karbon depolama potansiyeli beklenenden daha az
Çalışmada, CCS’in küresel sıcaklık artışını en fazla 0,7 derece azaltabileceği belirtiliyor. Bu oran, geçmişte teorik olarak 5 ila 6 derece arasında tahmin ediliyordu. Aradaki büyük fark, karbon depolamanın iklim krizini tek başına çözebilecek bir araç olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Araştırmanın bu sonucu, karbon salımının kaynağında azaltılmasının hâlâ en etkili çözüm olduğunu vurguluyor.

Depolama kapasitesinin neden bu kadar düşük olduğuna dair yapılan analizlerde, jeolojik olarak uygun olan bölgeler çevresel riskler dikkate alınarak elenmiş. Deprem riski taşıyan alanlar, yeraltı suyu sistemleriyle çakışan bölgeler ve ekosistem açısından kritik öneme sahip sahalar kapsam dışı bırakıldığında, teknik olarak mümkün olan kapasitenin ciddi ölçüde azaldığı görülmüş. Bu da, teorik hesaplamaların pratikte uygulanabilir olmadığını gösteriyor.
https://futureflow.life/cinli-batarya-devi-avrupada-yayiliyor/
Araştırmacılardan Matthew Gidden, karbon depolamanın sıkça bir kurtuluş yolu olarak gösterildiğini, ancak bu çalışmanın bu yaklaşımın ne kadar sınırlı olduğunu ortaya koyduğunu belirtiyor. Gidden’e göre asıl öncelik, emisyonların hızla ve köklü bir şekilde azaltılması olmalı. Öte yandan, uzmanlar CCS teknolojisinin tamamen göz ardı edilmemesi gerektiğini, özellikle çimento, tarım ve havacılık gibi emisyon azaltımının zor olduğu sektörlerde önemli bir rol oynayabileceğini söylüyor. Ancak bu teknolojinin, fosil yakıt tüketimini sürdürmenin bahanesi haline gelmemesi için dikkatle kullanılması gerektiği ifade ediliyor.
Lizbon Üniversitesi’nden Alexandre Koberle, bu çalışmanın “temkinli depolama kapasitesi” kavramını öne çıkardığını ve politika yapıcıların bu gerçekçi sınırlamaları göz önünde bulundurması gerektiğini belirtiyor. Karbon Yakalama Koalisyonu Direktörü Jessie Stolark ise CCS’nin tek başına bir çözüm olmadığını, ancak diğer yöntemlerle birlikte mutlaka kullanılması gereken tamamlayıcı bir teknoloji olduğunu dile getiriyor.
Buna karşılık, Stanford Üniversitesi’nden iklim bilimci Rob Jackson daha ihtiyatlı bir yaklaşım sergileyerek, bu çalışmanın önemli bir uyarı niteliği taşıdığını söylüyor. Jackson’a göre, CCS potansiyel olarak faydalı bir teknoloji olsa da, esas mesele ne kadar karbonun depolanabileceği ve bunun ekonomik olarak ne kadar sürdürülebilir olduğu sorularıdır.
İlk değerlendirmelerde dünya genelinde 13 trilyon tonluk bir karbon depolama kapasitesi olduğu düşünülüyordu. Ancak çevresel ve jeolojik riskler hesaba katıldığında, bu rakam 1,6 trilyon tona kadar düşmüş durumda. Innovation News Network ise güvenli depolama kapasitesinin yaklaşık 1.460 gigaton civarında olduğunu ve bu alanların hızla tükenmemesi için uluslararası düzeyde dikkatli yönetilmesi gerektiğini vurguluyor.
Sonuç olarak, bu araştırma karbon yakalama ve depolama teknolojilerinin sınırsız bir çözüm sunmadığını, bunun yerine dikkatli, stratejik ve adil biçimde uygulanması gerektiğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Uzmanlara göre, iklim hedeflerine ulaşmak için CCS’nin yanı sıra, sera gazı salımlarının doğrudan azaltılması yönünde kararlı adımlar atılması hayati önem taşıyor.