WindEurope ve Hitachi Energy iş birliğiyle yapılan yeni bir çalışma, yenilenebilir enerjiye dayalı bir sistemin Avrupa için en düşük maliyetli seçenek olduğunu ortaya koyuyor. Araştırma, elektrik şebekeleri, depolama ve yedekleme maliyetleri dahil edilse bile, nükleer enerji, hidrojen veya karbon yakalama ve depolama gibi alternatif senaryolara kıyasla yenilenebilir enerji odaklı bir sistemin daha ekonomik olduğunu gösteriyor. 2050 yılına kadar senaryolar arasındaki maliyet farkı 487 ile 860 milyar avro arasında değişirken, yenilenebilir enerjiye dayalı sistemin “yavaş geçiş” modeline göre 1,6 trilyon avro daha ucuz olacağı hesaplanıyor. Bu tasarrufun büyük kısmı fosil yakıt harcamalarının ortadan kalkması ve karbon maliyetlerinin düşmesinden kaynaklanıyor.
Avrupa, büyük bir tasarruf sağlıyor
Çalışma ayrıca, 2035’e kadar yenilenebilir enerji senaryosunun sağlayacağı tasarrufun 331 milyar avro olacağını öngörüyor. Bu rakam, Avrupa’nın yıllık sağlık harcamalarına eşdeğer büyüklükte ve Avrupa Birliği GSYİH’sinin yaklaşık yüzde 9’una denk geliyor. Yenilenebilir enerji ağırlıklı sistem, enerji karışımında elektriğin payını artırırken, ağır sanayide büyük ölçekli elektrifikasyon yatırımlarına rağmen en ekonomik seçenek olmayı sürdürüyor. Ayrıca talep fazlası üretim kapasitesi sayesinde enerji güvenliğini artırıyor ve şebeke kararlılığını güçlendiriyor.

Yenilenebilir enerjiye dayalı sistem, dışa bağımlılığı hızlı bir şekilde azaltıyor; enerji ithalat oranı 2030’da yüzde 71’den 2050’de yüzde 22’ye geriliyor. Buna karşılık yavaş geçiş senaryosunda 2050’de dahi bu oran yüzde 54 seviyesinde kalıyor. Bu durum, Avrupa’nın Rusya-Ukrayna savaşında yaşanan enerji krizine benzer dış şoklara karşı yenilenebilir ağırlıklı sistemle daha dayanıklı olacağını gösteriyor.
Geçiş aynı zamanda istihdamı da artırıyor. Özellikle rüzgâr sektöründe yeni iş imkanları yaratılması bekleniyor; bugün 440 bin kişiyi istihdam eden sektörün 2030’a kadar 600 bine ulaşması öngörülüyor. WindEurope, Uluslararası Enerji Ajansı’nın “Elektrik Çağı” tanımına atıfta bulunarak, yenilenebilir enerjinin Avrupa için güçlü bir rekabet avantajı sunduğunu vurguluyor. 2000 yılında rüzgâr ve güneşin elektrik üretimindeki payı yalnızca yüzde 0,8 iken, bugün yüzde 30’a ulaşmış ve bu süreçte Avrupa emisyonlarını yaklaşık üçte bir azaltırken ekonomik büyüme yüzde 45’i bulmuş durumda.
Rapor, Avrupa’nın önümüzdeki 25 yılda yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanarak en düşük maliyetli, en güvenli ve en sürdürülebilir enerji sistemine ulaşabileceğini ortaya koyuyor.








