Daha Fazla

    ABD iklim hedeflerini tehlikeye atıyor

    ABD’nin, Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün (IMO) sunduğu net sıfır emisyon hedefli çerçeveyi reddetmesi, küresel iklim politikaları açısından ciddi bir kırılma noktası olarak değerlendiriliyor. Deniz taşımacılığı kaynaklı sera gazı emisyonlarının 2021’den 2024’e kadar yaklaşık yüzde 9 artarak 974 milyon tona ulaşması, sektörün çevre üzerindeki etkisini açıkça ortaya koyuyor. Dünya deniz ticaretinde önemli paya sahip ülkelerden biri olan ABD’nin bu karara karşı çıkması, hem kendi emisyon yükümlülüklerini tartışmalı hale getiriyor hem de küresel uzlaşının önünde engel teşkil ediyor.

    ABD iklim hedeflerini tehlikeye atmaya başladı

    Karara göre, 2028 itibarıyla emisyonlarını düşürmeyen gemilere ton başına uygulanacak cezalarla oluşturulacak fon, gelişmekte olan ülkelerdeki enerji dönüşümünü destekleyecek. Ancak ABD’nin bu plana maliyet gerekçesiyle karşı çıkması ve katılımcı ülkelere misilleme uyarısında bulunması, sadece çevresel değil, diplomatik gerilimleri de beraberinde getiriyor.

    Bursa Teknik Üniversitesi’nden Doç. Dr. Levent Bilgili’nin de vurguladığı gibi, dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 80’inin deniz yoluyla gerçekleştiği düşünüldüğünde, denizcilik sektörüne yönelik çevresel düzenlemelerin önemi daha net ortaya çıkıyor. ABD’nin bu çerçeveyi reddetmesi, hem deniz ekosistemini koruma çabalarını zayıflatıyor hem de net sıfır hedeflerine ulaşılmasını daha da zorlaştırıyor. Üstelik sadece ABD değil; Körfez ülkeleri, Rusya ve Venezuela da benzer gerekçelerle plana karşı çıkarken, bazı ada ülkeleri de çekimser kalmayı tercih etti. Bu durum, küresel mutabakatın ne kadar kırılgan olduğunu ve ulusal çıkarların çoğu zaman iklim hedeflerinin önüne geçtiğini gözler önüne seriyor.

    https://futureflow.life/komurden-cikis-trendi-somutlasiyor/

    Bilgili’ye göre, her ne kadar 2040’lardan itibaren dönüşümün hız kazanması bekleniyor olsa da, maliyet, rekabet ve siyasi direnç gibi faktörler bu süreci zorlaştırmaya devam edecek. ABD’nin bu adımı, iklim mücadelesinin ortak sorumluluk ilkesine dayalı küresel bir çerçevede yürütülmesinin ne denli güç olduğunu bir kez daha gösteriyor.