Dünyanın yarısından fazlasının şehirlerde yaşadığı günümüzde, yeşil alanların önemi hızla artıyor. Doğal alanlar, temiz hava, taşkın koruma, serinletici etkiler ve ruh sağlığına olan katkılarıyla kent yaşamının vazgeçilmez bir parçası haline geldi. Ancak bu faydaları elde etmek için şehirlerin karşılaştığı finansman ve veri eksiklikleri, sürdürülebilir projelerin hayata geçirilmesini zorlaştırıyor.
Şehirlerde doğaya yatırım yetersiz
2022 yılında Montreal’de kabul edilen küresel biyolojik çeşitlilik anlaşması, kentsel alanlarda doğal alanların artırılması, kalitesinin iyileştirilmesi ve bağlantılarının güçlendirilmesini hedefledi. Ancak bu hedefe ulaşma yolunda ilerleme, çoğu şehir için mali kaynaklara erişim zorluğu nedeniyle yavaş ilerliyor. Özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki daha küçük belediyeler, finansman eksikliği nedeniyle projelerini hayata geçirmekte güçlük çekiyor.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından Ekim ayında yayınlanan bir rapor, şehirlerde doğa ve doğaya dayalı çözümler için yapılan yatırımların “dramatik şekilde yetersiz” olduğunu vurguluyor. Rapora göre, şehirlerin bütçelerine doğayı entegre edebilmeleri için kapsamlı bir veri takibi yapmaları gerekiyor. Bu veri eksikliği, doğa projelerinin faydalarını göstermeyi ve finansman sağlamak için güçlü yatırım planları geliştirmeyi zorlaştırıyor.
Doğaya dayalı çözümler konusunda uzmanlaşmış bilim insanı Dr. Robert McDonald, şehir otoritelerinin genellikle bu tür projeler için yatırım planları hazırlamakta zorlandığını belirtiyor. Bunun ana nedenlerinden biri, şehirlerin biyolojik çeşitliliği korumak için gerekli unsurları belirleyememesi. “Doğru yatırımları belirlemek ve fon başvurusu hazırlamak için öncelikle şehirdeki biyolojik çeşitliliğin önemli unsurlarını bilmek gerekiyor,” diyor.
Global Cities Biodiversity Center’da biyolojik çeşitlilik ve doğa direktörü olarak görev yapan Ingrid Coetzee de bu görüşü destekliyor. Coetzee, 400’den fazla şehrin doğa projeleri için hibe başvurusunda bulunduğunu ancak çok azının yeterli seviyede olduğunu ifade ediyor. “Fikirler iyiydi ama yalnızca fikirden ibaretti, bu yüzden projelere dönüştürülemediler,” diye açıklıyor.
Doğa projeleri için finansmanın büyük bir kısmı çok taraflı kalkınma bankaları (MDB’ler) ve Birleşmiş Milletler’in Küresel Çevre Fonu (GEF) gibi mekanizmalardan sağlanıyor. Ancak bu mekanizmalar genellikle şehirler yerine ulusal hükümetlere yönelik tasarlanmış durumda. Bu durum, finansmana erişimi karmaşık ve uzun bir süreç haline getiriyor.
Bu zorlukları aşmak için UNEP, Dünya Bankası ve diğer kalkınma bankaları, 2023’te COP28 iklim zirvesinde Urban Nature Program’ı başlattı. Bu girişim, şehirlerin ve yerel yönetimlerin finansmana daha kolay erişmesini sağlamayı hedefliyor. Coetzee, bu tür programların MDB’lerin şehirlerin ihtiyaçlarını daha iyi anlamalarına yardımcı olduğunu belirtiyor.
Sierra Leone’nin başkenti Freetown, yenilikçi ağaç dikme kampanyasıyla bu zorlukların aşılabileceğine dair ilham verici bir örnek sunuyor. Toplum katılımını ve karbon piyasalarını bir araya getiren şehir, şehirleşmiş alanlarda yeniden ormanlaştırma çalışmalarını başarıyla uyguladı.
Şehirlerde doğa temelli çözümler, temiz hava ve daha sürdürülebilir bir yaşam için kritik bir role sahip. Ancak bu hedeflere ulaşmak için daha fazla finansman modeli geliştirilmesi ve yerel yönetimlerin kapasitelerinin artırılması gerekiyor.