FutureFlow.Life

Konutlarda fosil yakıtlardan çıkılabilecek mi?

İstanbul Politikalar Merkezi tarafından yayımlanan “Türkiye’nin Karbonsuzlaşma Yol Haritası” raporu, bina sektörünün 2050’ye kadar tamamen emisyonsuz hale getirilmesinin mümkün olduğunu ortaya koyuyor. Ancak bunun için yalnızca teknik değil, aynı zamanda siyasi ve ekonomik düzeyde de kararlı adımların atılması gerekiyor. Raporun yazarlarından Doç. Dr. Duygu Erten’in vurguladığı gibi, atılması gereken ilk ve en acil adım, konutlarda fosil yakıt kullanımının tamamen terk edilmesi. Bu süreç, yalnızca yeni inşa edilen binalarda değil, mevcut yapılarda da kapsamlı bir dönüşümü gerekli kılıyor.

Konutlarda fosil yakıtlardan çıkılması gerekiyor

Raporda ortaya konan senaryo, bugüne kadar hazırlananlara göre çok daha iddialı. 2025 sonrası yapılacak tüm yeni binaların yüksek enerji performansına sahip olması ve belirli bir oranda yenilenebilir enerji kullanması bekleniyor. Ayrıca 2000 yılı öncesi yapıların kademeli olarak yıkılıp yerine daha verimli binaların yapılması ve mevcut binalarda enerji iyileştirmelerinin gerçekleştirilmesi öngörülüyor. En kritik strateji değişikliği ise ısınmada kömürden doğalgaza, ardından elektriğe geçilerek 2045’e kadar fosil yakıtların tamamen devre dışı bırakılması hedefi.

Bu hedefin hayata geçebilmesi için yeni binalarda fosil yakıtla çalışan sistemlerin yasaklanması büyük önem taşıyor. Mevcut yapılarda ise belirli kriterlere göre kademeli geçiş planlarının uygulanması öneriliyor. Örneğin çevre dostu sertifika almak isteyen binaların, mevcut fosil yakıtlı sistemleri beş yıl içinde değiştirmesi gibi uygulamalar, dönüşüm sürecini daha ulaşılabilir kılabilir. Bu süreçte bireylerin davranış değişikliklerinin de desteklenmesi gerekiyor. Daha az enerji tüketimine yönelik bir farkındalık oluşturulmalı ve yüksek verimli cihazlara, ısı pompalarına, yalıtım uygulamalarına geçiş için maddi teşvikler sağlanmalı.

Düşük ve orta gelirli haneler için özel teşvik sistemlerinin oluşturulması da kritik bir adım olarak öne çıkıyor. Bazı ülkelerde uygulanan kademeli destek modelleri bu noktada örnek teşkil edebilir: Gelir düzeyi düşük olan kesimlere daha yüksek oranlı hibeler verilirken, diğer gruplara vergi indirimi veya düşük faizli kredi imkanları sunuluyor. Ayrıca kooperatifler gibi kolektif finansman çözümleri, apartmanlarda merkezi ısıtma sistemleri veya ortak güneş enerjisi panelleri kurulumu gibi projelerin daha erişilebilir hale gelmesini sağlayabilir.

https://futureflow.life/tedas-yeni-bir-uygulamaya-geciyor/

Belediyelerin bu dönüşümde oynayacağı rol de oldukça önemli. Özellikle enerji danışmanlığı hizmetleriyle halkın bilinçlendirilmesi, toplu alım ve uygulama kampanyalarıyla maliyetlerin azaltılması mümkün. Buna ek olarak, yeşil konut finansmanının da gerçek bir değer yaratması gerekiyor. Türkiye’de yeşil mortgage sistemleri henüz anlamlı bir mali avantaj sunmuyor. Oysa örneğin ABD’de bu fark, tüketiciye her ay yüzlerce dolarlık tasarruf sağlıyor. Türkiye’de ise yeşil mortgage ile normal mortgage arasında fark çok az olduğu için kullanıcılar bu sistemi tercih etmiyor.

Bu büyük dönüşümün bireylerin değil, doğrudan devletin sahiplenmesi gereken bir süreç olduğunun altı çiziliyor. Gerekli yatırımların tamamının hane halkına yüklenmesi ne ekonomik ne de sosyal açıdan sürdürülebilir. Geniş çaplı bir dönüşüm için merkezi politikalar, güçlü bir siyasi irade ve kapsamlı teşvik mekanizmaları gerekiyor. Binlerce hane ısı pompası kurabilir, ancak kömür gibi yaygın kirletici kaynaklardan çıkılmadığı sürece bu tür bireysel çabaların toplam etkisi sınırlı kalıyor.

Türkiye’nin imalat ve inşaat kapasitesindeki büyüme ise bu dönüşüm için önemli bir avantaj. Güneş panelleri, ısı pompaları, yalıtım malzemeleri gibi ürünlerin yerli üretimi hem maliyetleri düşürebilir hem de bu alanda yeni istihdam fırsatları yaratabilir. Böylece sadece çevresel değil, ekonomik fayda da sağlanmış olur. Gerekli olan şey, bu potansiyeli doğru ve planlı bir şekilde yönlendirecek bir politik vizyon.

Exit mobile version